Kemaliye-Tunceli rotamızın önemli lokasyonlarından biri MUNZUR. Hem fiziksel olarak, hem duygusal olarak. Efsanesi var, rehberimiz Cengiz (Altuntaş) bey anlattı, ben de size aktaracağım. Kültür ve Turizm Bakanlığı sayfasından alıntı yaparak yazının altına bırakıyorum okumanız için.
Anadolu insanından benzer efsaneleri duyabilirsiniz. Bana Kazdağı Sarıkız Efsanesini çağrıştırdı. Ortak semboller çoban, ortak değerler ise tevazu, bilgelik, kendini adama, ahlaklı çalışma, inandığının peşinde fedakarlık. Çoban, figürünü düşünüyorum sonra. Doğayla özdeş bir yaşam, hiç olmak, maddi sahiplikten uzak, canlıların sorumluluğunu alan, bütünsel bir yaşam anlıyorum. Çok kutsal geliyor bana.
Yani bugüne kadar Munzur duyardım ama duymanın etkisi sıfırmış. Yerinde görmek, içinde olmak, idrak etmek olağanüstü güzel bir deneyim. Aldığım nefes tertemiz, gördüğüm uçsuz bucaksız ovalar, karlı dağlar, çağlayan suları ile kelimelere sığmayan bir coğrafya.
Munzur Efsanesinde, sütün yere döküldüğü yer buralar. Göz göz, çağıl çağıl kayalardan fışkıran, birleşerek ırmakları oluşturan bembeyaz köpüklü, tertemiz suların başlangıç noktası. Doğanın cömertçe sunduğu güzellikler. Kahve, çay içebileceğiniz çay bahçesi gibi tesisler var. Yerel tarzda. Tanrı içimden geçeni biliyor, tesis alanları daha iyi olabilirdi diye düşünmeden edemedim.
Şiir gibi denir ya, öyle! Ve biz insanlar bu şiiri bozmadan tadını çıkarmalıyız. Bu rotada gezdiğin her an “olağanüstü, muhteşem” diye diye dolaşacaksın. Hayran hayran.
Munzur Millî Parkı
Saatlerce kesintisiz tabiat rotasında ilerliyorsunuz. İskoçya’da Highland turu aklıma geldi. 12 saat boyunca yemyeşil doğa içinde otobüsle yol alışımız. Burası da aynı kıvamda diyebilirim. Milli park statüsü 1971 yılında verilmiş. Zengin doğal su kaynakları, endemik bitkiler, bölgeye has hayvan türleri, flora ve fauna milli park olmasını sağlamış. Yörenin dağ keçilerini görür müyüz diye sağımızda akarsu, solumuzda yamaç boyu ilerlerken karşımıza çıktılar. Kayalardan renk olarak ayır edilmesi bir hayli zor, çünkü olabildiğince doğada kamufle olmuşlar. ‘Çengel boynuzlu’ ve ‘Bezuvar’ olarak 2 tür dağ keçisi yaşıyormuş. Onları ürkütmeden izlemeye ve fotoğraflama çalıştık. Birazcık eğimli yerlerde bile yokuş fobim nedeniyle korkudan kilitlenen ben, keçilerin dimdik kayalar üzerinde yerçekimsiz yaşıyor gibi oluşu beni ayrıca büyülüyor.
Yaban Hayatı Zenginliği Koruma Altında
Duymayan avcıların (Avcı zaten biliyordur ne yazık ki) kulağına gitsin istemem çünkü av hayvanları bakımından çok çeşitliliğe sahip. Munzur bölgesi yaban hayatı bakımından önemli ve korunması gerekli bir coğrafya. Vadide koruma ve üretme alanı varmış. Kurt, tilki, sansar, ayı, vaşak, su samuru, porsuk, sincap, tavşan, yaban domuzu ve yaban keçisi varmış. Mağaralarda ve kaya kovuklarında boz ayılar, orman içinde kayalıklarda vaşak, yaban domuzu, kurtlar yaşarmış. Kuş türleri olarak yırtıcılardan kartal, akbaba, doğan, şahin, atmaca, kerkenez, delice, çaylak, puhu, baykuş, yarasa ve nadir bir tür olarak kaya kartalı bulunuyormuş. Diğer kuş türleri arasında keklik, çil keklik, toy, mezgeldek, turna, bıldırcın, çulluk, üveyik, tahtalı ve kaya güvercinleri, bazı ördek türleri ve ender olarak kaz varmış. Not: Avcılık kadar eziyet eden bir spor olamaz. Nasıl bir spora artık!!! Ölüme sebep olmak nasıl bir spor?!?
Munzur Milli Parkı
Sert karasal iklim nedeniyle, ziyaret için Haziran ve Eylül arasındaki dönemi seçmelisiniz. Çok büyük bir alana sahip olduğu için, aktivite seçenekleri de çok. Kamp kurma, piknik yapma, sportif balıkçılık ve doğa yürüyüşleri gibi günübirlik etkinliklerin yanı sıra rafting, dağcılık v.b. yapılabilir. Aktiviteler hakkında kendi kafama göre yönlendirme yapmamak için bakanlığın sayfasından inceleyerek size bilgi vermiş oldum. (tunceli.ktb.gov.tr/TR-57342/munzur-vadisi-milli-parki)
Zamanın birinde bir pir varmış, onun da bir tek kızı. Kızı bir gün ölür. Dede birkaç gün üst üste kızını rüyasında görür. Kızı, “Baba” der “Benim mezarımı aç. Bende bir emanet var onu al.” Dede gördüğü rüyayı taliplerine anlatır. Bunun üzerine karar verilip mezar açılır. Kızın tabutunun içerisinde beşiğe benzer bir şeyin içerisinde bir çocuk şahadet parmağını emmektedir. Çocuğu oradan alırlar. Dede rüyasında tekrar görür kızını. Kız, rüyasında babasına, “Çocuğun adını ‘Munzur’ bırakın.” der.
Gel zaman git zaman Munzur, yedi yaşına gelir ve Tunceli’nin Ovacık İlçesine bağlı Koyungölü civarında yaşayan bir ağanın koyunlarını gütmek için yanında çobanlık yapmaya başlar.
Munzur’un ağası hac zamanı geldiği için hacca gitmiş. Ağasının hacda olduğu bir gün Munzur ağanın hanımının yanına gelir ve;
-Hanımım, ağamın canı sıcak helva ister. Helvayı yaparsan ben kendisine götürürüm, der.
Ağanın hanımı önce şaşırır, sonra herhalde zavallı çobanın canı helva yemek istiyor, doğrudan söylemeye dili varmıyor, utanıyordur. Ağasını da bahane ediyor. Kendisine bir helva yapayım da yesin, der. Helvayı pişirir, bir bohçanın içine bağlar ve Munzur’a;
-Al evladım götür, der.
O sırada ağa hacda namaz kılmaktadır. Namaz sırasında sağa selam verirken bir de bakar ki sağ yanında elinde bir bohça ile Munzur dikilmiş duruyor. Namazını bitirip Munzur’a;
-Hoş geldin evladım, burada ne arıyorsun? Nedir o elindeki? der. Munzur’da;
Ağam canın sıcak helva istemişti, onu sana getirdim, der.
Elindeki bohçayı ağasına uzatır. Ağası bohçayı açar ve bakar ki içinde sıcacık helva paketlenmiş duruyor. Ağa hayretler içinde Munzur’a bir şeyler söylemek için başını çevirdiğinde bir de bakar ki Munzur yanında yok.
Ağa hac görevini tamamlayıp köyüne döndüğünde komşuları herkes elinde bir hediye ile hacıyı karşılamaya giderler.Munzur’da götürecek başka bir hediyesi olmadığından bir çanağın içerisine koyunlarından bir miktar süt sağar ve bununla ağasını karşılamaya gider.
Ağa Munzur’u görünce yanındakilere;
-Asıl hacı Munzur’dur. Öpülecek el varsa Munzur’un elidir. Önce ben öpeceğim der ve Munzur’a doğru koşar.
Munzur bu konuşmaları duyduğunda;
-Aman ağam Allah aşkına. Böyle bir şey olmaz. Ben yıllarca senin ekmeğinle, aşınla büyüdüm. Sen nasıl benim elimi öpersin. Ben sana elimi öptürmem, der ve kaçmaya başlar.
Munzur önde ağa ve yanındakiler arkasında bir kovalamaca başlar.
Şimdiki Munzur ırmağının çıktığı ilk yere geldikleri zaman Munzur’un elindeki süt dolu çanak dökülür ve sütün döküldüğü yerde, süt gibi bembeyaz bir su fışkırır. Munzur kırk adım daha atar. Fışkıran bu sulardan bir ırmak meydana gelir. Munzur’un arkasından koşanlar bu ırmaktan öteye geçemezler. Munzur da bu dağlarda kaybolur gider.
Yöre halkının efsaneleştirdiği Munzur ile, Tanrının varlıklı ve sözü geçen kişiler yanında bir çobanın da keramet sahibi olabileceğini, çoban olsa bile Tanrının sevgisine mahzar olabilecek temiz yürekli, imanlı insan olabileceği belirtilmekte, Munzur’u bu inançla efsaneleştirmektedirler.
Size satırlara sığmayan bir bölgenin tadımlık kelimelerini bıraktım. Umuyorum, ziyaret edersiniz. Bütünün parçası olarak doğanın cömertliği ve bir o kadar zorlu şartlarına tanık olursunuz. Gidenler benden selam söylesin dağlara, taşlara, ovalara, sulara… Rüzgar bana getirir, Ege’de kulağıma fısıldar sesinizi mutlaka.